25 Nisan 2016 Pazartesi

İznik Ultra 50k Dağ Maratonu - 16 Nisan 2016 Cumartesi

Bir sene önce ve sonra ... 


İznik Ultra 2015 koştuğum ilk dağ maratonum, ayrıca koştuğum en uzun mesafeydi. 46km'nin her bir km'si bilinmezlikle doluydu ve tam anlamıyla cennette koşuyormuş gibiydim. Finişte yarışı ikinci olarak bitirmiş, sevdiğim adamdan evlenme teklifini almış ve rüya gibi  iki gün yaşamıştım.

Geçen bir yıllık süre içinde değişen hedefler, antrenman programları, benim olaya bakış açım yani kısacası tarafımda bir çok şey değişti. Koşunun yanında, kuvvet antrenmanlarımı Aykut Toraman ile yüzme antrenmanlarımı ise Taha Engin antrenörlüğünde yapmaya başladım. Koşu programım ise Önder'in Paris Maratonu hazırlağında sevgili Asım Çetin hocamın verdiği antrenmanlara mümkün olduğunca paralel gitmeye çalışıyordu. Bu sebeple koşu antrenmanlarını patikadan çok yolda yapmak durumunda kaldım.


Beklenmedik sürpriz ''Paris Maratonu '' 


Önder'in sezon için hedef yarışı Paris Maratonu'ydu. Maraton kaydı, kayıtlar bittikten sonra takım olarak ve maraton sponsoru olan markanın kontenjanından yapılmıştı. Benim yarışta koşmak gibi bir şansım yoktu.

Sonrasında olaylar öyle gelişti ki hedef yarışım olan İznik Ultra için Paris Maratonunda 23k haftanın uzunu bağlamında koşacağım koşu, 23.km'de adrenalinle birlikte belki de hayatımın en net kararlarından biri olan, ben bu maratonu bitireceğim olarak değişti. Yol maratonu için hazırlığım yokken...

Sonuç: Her dakikası ayrı bir zevk olan, her km'si güldüğüm, çocuklarla çak yaptığım ve 40.km'de ilk yol maratonumu koştuğumu düşündükçe mutluluktan gözlerimden akan yaşlarla 3 saat 40dk'da tamamladım. Benim için bu harika bir süreydi.


Peki hedef yarış İznik değil miydi ? 


Yol maratonu dediğiniz şey aslında vucudunuzdan bir çok şey götüren bir aktivite. Patikalara göre zemin daha sert ve vucut bundan daha fazla etkileniyor. Paris Maratonu ile İznik arasında sadece iki hafta olması toparlanma konusunda beni korkutuyordu ayrıca Önder'in Paris öncesi geçirmeye başladığı hastalık banada bulaşmış ve mendil, boğaz spreyi, soğuk algınlığı hapları, türlü burun spreyleri ayrılmaz bir parçam haline gelmişti. Vucudum her ne kadar dinç olsada hastalığı bir türlü üzerimden atamadım ve iki hafta boyunca bir kaç yüzme antrenmanı ve adidas park run koşuları hariç hiç antrenman yapmadım.


16 Nisan Cumartesi Narlıca  


Sabah kahvaltımızı yapmış ve start noktasına götürecek araçlara ulaşmak için fuar alanına yürümeye başladık. O an kafamdan milyonlarca soru geçiyordu. Her ne kadar rahatım desem de Önder'e ve onun hal tavrına bakınca ne kadar stres altında olduğumu şimdi daha rahat anlayabiliyorum. Acaba hastalığım beni etkileyecek mi ve bacaklarım maratondan dolayı ne kadar yorgun diye kendi kendime düşünüyordum. 


Starttayız... 


Bir çok tanıdığı görüyorum. Yarışların belki de en motive edici tarafından biri de bu. Normalde göremediğiniz bir çok arkadaşınızı toplu olarak görme imkanı sunuyor. Sanırım yarış başlayana kadar 4 kez tuvalete girdim. Bir yandanda sıvılaştırılmış karbonhidrat almaya devam ediyordum. 

Başladık.Bir gün öncesin de Caner Odabaşoğlu teknik toplantıda parkura eklenen yeni patikanın, koşucuları zorlayacağını ve bu bölümde dikkatli olmamız gerektiğini söylemişti. Ben inişlerimin kötü olduğuna inanıyorum ya da iniş konusunda antrenmansızım da diyebilirim ve Kapadokya'da istediğim gibi koşamamanın nedenininde bu olduğunu biliyorum. Geçen zamanda bunun üzerine çalışabildim mi? Hayır!

Kalabalık olarak patikaya giriyoruz ve sürü halinde zeytinliklerden geçmeye başlıyoruz. Parkur single track şeklinde ve herkes çok heyecanlı. Oysaki önümüzde daha km'ler var ve burda yapılacak bir hata tüm yarışı etkileyebilir. Sen sakin ol Filiz diyorum kendime. Bu düşüncelerle elimde ki sıvı karbonhidrat karışımından almaya çalışırken suluğun ağzını çekmeye çalışıyorum ve hop ön dişimi kırıyorum. Bir an ne yaptığımı kendimce sorgulamaya başladım, dişimin kırılması beni tahmin ettiğimden daha çok demotive etmişti. Bacaklarım ağırlaşmaya başladı, Nesrin İşseven önden gitmiş ben ise Neval Yaşar ile arkada kalmıştım. Neval'e nabzım çok iyi ama bacaklarım çok ağır sanırım bırakacağım dediğimi hatırlıyorum. Bu arada aklım yakın arkadaşım Aslı Kırşan'da. Parkurun bu bölümünü kazasız belasız geçsin diye dua ediyorum kendimce.

9km'de Müşküle Köyün'de ve ilk check pointteyim. Saatim 1 saat 28dk gösteriyor ve aklımdan bu yarış nasıl bitecek, bitmez ki diye düşünüyorum. Geçen sene 46km'yi 5 saatte bitirmiştim ve daha şimdiden parkuru düşündükçe kafamdan hesaplar yapıyor ve işin içinden çıkamıyordum. Parkur herkese zor dedim ve düşünmemeyi bırakıp devam ettim. Müşküleye ilk girdiğimde Tolga Tarakçı ve Kamil İnak geçen koşucuların fotoğraflarını çekiyordu ve Önder'in birinci olarak geçtiğini söylediler. Nasıl mutlu oldum ve resmen bana güç geldi. Check pointte sadece suluğumu biraz doldurdum ve zaman kaybetmeden ilk çıkan kadın olarak halıdan geçtim. Yolda Müşküle kadınları her zaman ki gibi yarış destek ekiplerini oluşturmuş ve kadın görmenin sevinci ile alkışlıyorlardı. '' İlk geçen kadın sensin, oh be sonunda bir kadın gördük'' diye alkışlıyorlardı . Dua edin dedim :)

Bundan sonrası parkurun daha bildiğim yerleriydi. Nesrin İşseven ile birlikte bir o beni çekiyor bir ben onu çekiyordum. Ekibimize o sıra geçen sene de parkur arkadaşım olan ve sonrasın da her adidas toplantısında bir şekilde karşılaştığım Emre Altınova'da katıldı. Nesrin bir anne edasında bize gölgeden gidin, parkuru dar alın, başınızı sakın ıslatmayın şeklinde öğütler veriyordu.Bu şekilde ikinci CP noktasına gelmiştik. Mert Derman ve eşi Başak ordalardı. Su torbamı doldurtup bir bardak kola ve elime biraz portakal alarak yine fazla zaman kaybetmeden kontrol noktasından ayrıldım ve bence yarış asıl bu noktadan sonra başlıyordu. 19.km'den 34.km'ye kadar başka checkpoint yoktu.Müşküle'den sonra yarışın birincisi Miranda Bush çok rahat bir şekilde beni geçmişti Yarışın üçüncüsü Ömür Birler ile çekişmeli olarak gitmeye başladık. Yarışın bu bölümünde hatırladığım en net şey geçen sene koşarak geçtiğim bir çok bölümü yürü-koş şeklinde devam ettirdiğimdi ve sanırım yarışın 6 saatten fazla sürecek olması gerçeğine mental olarak hazır değildim.Bu sırada bir jel ve tuz tableti, iki tane de hurma yiyerek vucut mineral dengemi korumaya çalıştım.


https://iancorless.org/2016/04/20/iznik-ultra-2016-race-report-and-summary/#jp-carousel-254712
Üçüncü ve son CP olan Derbent noktasına yaklaşırken durum, Miranda'yı gözden kaybetmiş, yarış sonunda üçüncü gelecek olan Ömür Birler ise öncesinde yolu şaşırmasına rağmen yokuşta benden daha hızlı yürüyerek beni geçmişti. Yol arkadaşlarım Emre hızlanmış ve Raphael'de arkamda kalmıştı. Kontrol noktasında yaklaşırken Derbent Kontrol Noktası Tohum Otizim sorumlusu canım arkadaşlarım Selma Kılıç ve Sinan beni karşılamış, kontrol noktasına kadar birlikte yürü- koş yapmıştık. Selma nasılsın diye sorduğunda yorgunum dediğimi hatırlıyorum. Bu durumda Derbent Kontrol noktasına üçüncü kadın olarak girmiştim. Kontrol noktasında Murat Özeren beni karşıladı. Bir yandan Selma'dan portakal, Murat'tan kola diğer görevli arkadaş ise su çantama su dolduruyordu. Murat telaşımdan diye tahmin ediyorum bana otur dinlen dedi. Biliyordum ki oturursam kalkamayacak ve çok zaman kaybedecektim. Emre oturmuş dinleniyordu. Geçen seneden de tecrübeme dayanarak bence yarışın benim için en avantajlı bölümü son bölümdi ki geçen sene de burdaki performansımla ikinciliğimi garantilemiştim. Bu sefer Ömür Birler az önümdeydi ve önümde son bir çıkış sonrada sert, uzun inişler olacağını biliyordum.

Kontrol noktasından hızlıca çıktım. Tekrar patikaya gireceğimiz asfalt yokuştan hızlıca indim. Ömür önümde yürüyerek patika yokuşu çıkıyordu ve artık takibimdeydi. Arada takip mesafesi bırakarak enerjimi kontrol altına almaya çalıştım. Bu sırada bir enerji jeli ve soğuk olan suyumdan içtim. Patika koşularında algı açıklığı ve işaret takibi çok önemlidir, yarışın kaderi her an değişebilir. Sanırım bu yüzden son bir buçuk senedir antrenmanlarımda dahil koşarken müzik dinlemiyorum. Bu sayede algılarım daha açık diye düşünüyorum. Bu sırada Ömür sola girmesi gerekirken, sağdan yokuşa doğru devam etti. Fotoğraf çeken arkadaşla arkasından seslendik ama sanırım kulaklık taktığı için bizi duymadı. Bu benim için çok büyük bir avantajdı ve bundan sonrası uzun bir inişti. Kuadrisepslerim sana güveniyorum dedim kendimce. Bu sırada Emre bana yetişmişti. Emrey'le birlikte hızlı bir şekilde indik. Geçen seneye göre ya zemin daha kuruydu ya ben inişlerde daha rahattım ya da geçen sene giydiğim yol ayakkabısı yerine bu seneki patika ayakkabılarının faydasını görüyordum. Bu sırada bir kaç koşucu daha geçtik. Sert inişten dolayı kıramp sorunu yaşayan bir çok koşucu vardı. Emreyle biz gayet iyi gidiyorduk. Arada arkama dönüp Ömür'e bakıyordum ve arkam temiz :)

Sonunda son düzlükteydik. Burayı arkamı sürekli kontrol ederek yürü-koş şeklinde tamamlamaya karar verdim. Bacaklarımı artık gerçekten yorgun hissediyordum. Altı saati geçmişti ve yarışı yedi saatte tamamlayacağımı anladım. Geçen seneye göre iki saat rötar, vay canına dedim. Arkamı düzenli olarak kontrol ederek yürü koş şeklinde finişe doğru gidiyordum ve yarışı kadınlar genel klasman ikincisi 6 saat 53 dakikada bitirdim.Önder'de aynı şekilde genel klasman erkekler ikincisi olarak yarışı tamamladı.



Bu kürsüde ikinci defa olmama katkısı olan bir çok insan var. Öncelikle bana hep güvenen ve kendi gücüme olan güvenimi kaybetmememi sağlayan eşim Önder Akay'a, aileme, Sports People Turkey ailesine,destekleri için adidas Türkiye, adidas Park Run ekibine ve Herbalife'a, eğitmenlerim Toramansportslab/ Aykut Toraman ve Yüzmemania/ Taha Engin'e ,benim için çok büyük bir şans olan Asım Çetin hocam ve ekibine ki sizinle antrenman yapıyor olabilmek bir ayrıcalık; hep destek tam destek Murat Özeren, Selma Kılıç,Sinan Eroğlu, Tolga Tarakçı arkadaşlarıma teşekkür ederim. Birlikte daha nice güzel günlere... 

Bu yarışta benim şampiyonum Aslı Kırşan'dır. Karanlığa kalmasına ve bizlerin son kontrol noktasından sonra devam etme ısrarlarına rağmen asla vazgeçmedi ve 50km'yi çok diri bir şekilde bitirdi.

Bu yarışta tecrübe listesine giren notlar var ama özetle yürüdüğün yolda asla vazgeçip bırakma, yol ve zaman ne gösterir bilinmez... 



15 Ekim 2015 Perşembe

Nisan ayından bugüne kadar ne yaptım :)


Zaman gerçekten çabuk geçiyor. Tatlı telaşlar, sıcaklar, bitmeyen ve uzayan antrenmanlar, ofis taşınıyor, haftasonu gelsin, tatil yapsak mı derken al sana 'Ekim ayı hoşgeldin' :)

Açıkçası İznik Ultra Maratonun'dan bu güne kadar malum araya yaz girmesi ile birlikte pek yoğun hatta hiç yoğun olmayan bir yarış takvimim, bir o kadar yoğun geçen antrenman programım oldu.

İlk olarak İznik'ten bir hafta sonra adidas'ın anasponsoru olduğu İstanbul Yarı Maratonu ile başlayacağım.

Bacaklar yorgun, yarı maraton değil de 10k koşmamın daha uygun olacağını düşündüm. Zaten pek hızlı gitme niyetinde de değildim. Ne ilginçtir ki yarış piskolojisi bambaşka birşey. Hayatımın hiç bir döneminde hırslı bir insan olmadım, olamadım ama yaptığım her işte elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım tabiri caizse 'hakkını vermeye' çalıştım.

Parkur 10k'yı  550m kadar geçsede yarış güzel çıktı ve kadınlar genelde 3.sü olarak yarışı tamamladım. Kupasını 3 ay sonra binbir zorluk içinde alsam da, ilk kupamdı ve odamda yerini aldı :) Belki maddi olarak bana hiç bir getirisi olmayan birşey ama manevi olarak değeri gerçekten çok büyük.









Özetle ; Sadece parkur'da koşmanız yetmiyor ,yarış sonrası kazandığınız ödülünde peşinde koşmalısınız. :)










Haziran, Temmuz ayında çok yoğun geçen antrenman programım oldu. Özellikle haftasonları çoğu zaman artık uyumak istiyorum diye mızmızlandığım  zamanlar yaşadım:) Ormanda uzun kros antrenmanları, sabır isteyen interval ve pist koşularının eminim ki bana çok katkısı olmuştur. Beni sürekli motive eden  Önder'e, Asım Çetin Hocama, Masterlar ekip tüm üyelerine ve Gündüz Hakan Savaşer'e ne kadar teşekkür etsem az.

Gerçekten  de ''Pain is temporary pride is forever'' . 

Artık Eylül ayı gelmişti ve yarışlar ufak ufak başlamıştı. Geçen sene Önder'le her yarışa katılmama gibi bir karar almıştık. Kendimize hedef yarışlar belirleyecektik ve onlara yoğunlaşacaktık, öyle de yaptık. Yaz boyunca hedefimizde ki ana yarış TNF Cappadocia Ultra Trail oldu ve öncesinde patika olarak bir tek İstanbul Koşu Festivali bünyesinde ki 5k Trail Parkur koşusuydu.



2015 Nisan ayından beri Herbalife beslenme sponsorum. Ayrıca Herbalife İKF'nin de beslenme sponsoru oldu. Pazar günü trail parkur yarışı öncesi ısınmayı da ben yaptıracaktım.

Koşacağım yarışın ısınmasını yaptırmak değişik bir duyguydu gerçekten de ihtiyacım olan tüm kasları ısıttığımı düşünüyorum umarım herkes benimle aynı fikirdedir.













Aslında festival kapsamında iki yarış yapılacaktı. İlki cumartesi günü 10k İntercity F1 pisti, diğeri de benim katılacağım 5k patika parkur yarışıydı. Yalnız hava şartlarından dolayı pist yarışı yapılamamıştı ve her iki yarış birleştirelerek isteyenlerin pazar günü yapılacak olan trail parkur yarışına katılabilmesi sağlanmıştı.

Start çizgisinde elit atlet olarak nitelendireceğimiz bir çok erkek atlet vardı. Kadın olarak tanıdığım güçlü rakip olmasa bile bu bir yarıştı ve her an herşey olabilirdi. 

Ödül büyük ' Amsterdam Maratonu










Sonuç : Ödül benim ' 2016 Amsterdam Maratonu' :)












Hoop dönelim Temmuz ayına :) Koşuya çapraz antrenman olsun diye yüzmeye başladım. Haftanın iki günü koşu antrenmanlarından fedakarlık ederek ki akşam koşu antrenmanları sabah koşuları olarak düzenlendi, yüzmeye başladım. Cuma günü asla antrenman yapmam diyen ben, salı ve cuma günlerimi yüzmeye ayırdım. Cumartesi günleri orman uzunlarında bacaklarımda ki rahatlığı tarif edemem, koşan herkese yüzmeyi tavsiye ederim .

Tabi yüzünce ilk yüzme hedef belirlendi. Asics Çeşme Weekend kapsamında yapılacak olan 1500m yüzme yarışına kaydımı yaptırdım. İlk deniz yüzme yarışım olacaktı ve aşık olduğum şehir, tüm yaz burnumda tüten Çeşme Ayayorgi'de yapılacaktı.



Pazar sabahı harika bir denizde ilk 1500m yüzdüm. aşadığım heyecan, yüzerken ki motivasyonum, son 200m ayak parmağıma girmesi muhtemel kramp bile beni yıldırmadı 'best i can ' ve 36:52 de sudan hafif baş dönmeli olarak çıktım ( sürekli yüzünce birden ayağa kalktığında baş dönmesi oluyor sanırım ). O his bile harikaydı ve evet ilk yüzme madalya mı böyle ısırdım. 

Kürsü haliyle yoktu ama kadınlar genelde 16.sı, yaşta ise 8.olarak tamamlamıştım. Antrenmanlara devam etmek için harika bir sonuç değil mi :)










Artık Ekim'deyiz. Haftaya Kapadokya Ultra Trail'de 36k koşacağım. Hedefim kilometrelerimi zaman içinde sağlıklı bir şekilde yükseltmek. Yaptığım işten zevk alıyorum ve herkese tavsiye ediyorum. 

Özetle, sevdiğin ve seni hayata bağlayan neyse acı çeksen bile vazgeçme.... 

29 Nisan 2015 Çarşamba

İznik 46km Dağ Maratonu -18 Nisan 2015


Hedeflerin ne kadar önemli olduğunu anlamak...  

Aslında herşey tam 1 yıl önce başladı. Ben koşuya  yeni başlamıştım.
Antrenmanlarım, bu akşam koşsam iyi olurdan öteydi ,yaza şurada ne kaldı kilo veririm belki de :)

İznik'te aklım Önder'lerin cumartesi koştuğu 42k dağ maratonunda kalmıştı. Tabi koşarken sırtlarında su çantaları vardı, hem doğada olmak çok daha güzel , seneye bende mutlaka 42k koşacağım dedim .En fazla 10km koşmuştum oysaki ...

17 Nisan Cuma 2015 - İznik Yolcusu Kalmasın  

 
Bu sene ulaşım olarak arabayla gitmek  yerine Pendik -Yalova feritbotunu ,Yalova'dan da İznik'e minibüs kullandık. Feribot 5 TL ,minübüste 10 TL tuttu. İznik'te şehir merkezinde indik.


Yalova terminal ,İznik minibüsünün kalkmaıs için bekliyoruz
Bu sene geçen seneden farklı olarak yarış start / finişi şehir merkezine değil sahilde yarış köyü diye adlandırılan fuar alanınıda barındıran bir yere alınmış. Çok daha güzel olmuş.  Nitekim İznik geçen sene ki gibi yine toz duman altında çalışınca oluyor mottosu heryerde gözümüze çarpıyor:) Biraz manidar tabi. Otel olarak booking.com'dan bulup 3 ay önce Hotel Zeytin Bahçesini arayarak rezerve etmiştim. Tavsiye ederim odalar gayet yeni ve güzel. Otelimize yerleştik, son joglar ve ardından köfteci Yusuf için hazırız .

Gerçekten de zevk aldığın anlar çok hızlı geçiyor ,planda cuma günü sakin geçirip dinlenmek varken saatin 21:30 olduğunun farkına varıp muz ve su almak için migrosa koşmak gibi. Saat 23:00 ve ben yatağımdayım.

Antalya yarı maratonu sırasında yaşadığım mide sorunu ,sonrasında ki ferritin eksiliği teşhisi, tedavisi, sürtantrene nedir, geçecek mi, demir iğneleri, beslenme değişikliği ama ben en fazla 30km koştum ,ya nefesim yine daralırsa ,Önder'de olmayacak yanımda ,patikaya uygun bir ayakkabı mı seçmeliydim ... Uyudum .

Su hazneli çantam sırtımda,sevdiklerin yanında daha güçlüsün 

Narlıca'da artık start noktasındaydık.Hava 27 derece civarındaydı ve belli ki daha sıcak olacaktı, İstanbul'dan bizi desteklemeye gelen Aslı ,Selma ve Murat harika bir mutluluk kaynağıydı benim için .

Aslı Kırşan,ben ,Önder,Murat Özeren,Selma Kılıç,Serkan Baybuğa 



Değişmez altın kural sevdiklerin yanındayken sen daha güçlüsün. Önder'le birbirimize sarıldık, başarılar diledik ve finişte buluşmak için sözleştik :) Önder hızlı başlayacağı için öne geçti ve ben arkada aslında yalnızdım. Böyle başlangıçları nedense seviyorum.

Aslı Kırşan'ın bizim için sürpriz yapıp hazırladığı pankartlar ,harikaydı :D
İlk 4k Narlıca Müşküle arası iniş sonrası ise tırmanış olacaktı.Tüm 46k koşucuları ve  bizi desteklemeye gelen arkadaşlarımızın tezahüratları ile harika bir başlangıç yaptık .Sanki yarış değilde Kandıra-Seyrek'te olan yazlığımızın köy yolunda koşuyordum . Aklımda hep Önder'in söyledikleri ' ilk 4k hız yapma , ne ilk tırmanışın ne de son tırmanışın olacak,yokuşları yavaş yavaş çık ,enerjini tüketme ,su içmeyi ihmal etme’ ve benim aklımda olan gereğinden fazla konuşup nabzını sakın yükseltme. 

Bu düşüncelerle ilk 7km'yi yürümeden yavaşta olsa koşmuş Müşküle 'deki çocuklarla şakalaşmış, teyzelerin ,amcaların dualarını istemiş  ve kontrol noktasına ulaşmıştım. Hemen su içtim ve devam ettim . Uzun bir süre Ercan Çimenay ,öğrencisi Leyla Sapmaz Hanım ve ben birlikte  koştuk. Benim ilerdiğim noktalarda onlar beni yakalıyor ve sonra ben onları yakalamaya çalışıyordum .Geçen sene parkurda koşan Ercan Hoca'ya parkur ile ilgili sorular soruyordum ama belli ki parkur değişmişti ve ben gereksiz konuşarak nabzımı yükseltmemeliydim . Çamur, tırmanış iniş derken 2. kontrol noktası olan Süleymaniyeye geldik .Kontrol noktasında vakit kaybetmeyecektim elimdeki sulukta olan karbonhidrat destekli içeceğimi içerken gönüllü bir arkadaşta çantamın su haznesini dolduruyordu .Holey ben bunu hiç düşünmemiştim suyum bitsede bir sonraki noktada yine doldurabilecektim .

Süleymaniye Kontrol Noktası,gönüllü çantamdaki su haznesini doldururken 

Bu sırada sıcaklık artmış yalnız arada sırada yerini serin bir rüzgara bırakmıştı , kaçıncı km'deyim ne kadar var umrumda değildi , papatyalar ,yeşilin harika tonları.,ben arada çamurlar da olsa cennetteydim.

Önümde koşan kadın görmüyordum ve açıkçası pek de umrumda değildi ilk dağ maratonum ve ben elimden geldiğince koşacak, tadını çıkaracaktım.Zaten önümde olanları artık yakalama şansım yoktu diye düşürken bir kadın koşucuya yaklaştığımı gördüm tırmanışlarda yürümeden koşmaya devam edersem yakalayabilirdim. Bu düşüncelerle 3. kontrol noktası olan Derbent'e birlikte girmiştik.

Değişmez altın kural yine devredeydi sevdiklerinle daha güçlüsün .Kontrol noktasında Asics Türkiye Sorumlusu Hande Güler , Mert Derman eşi Başak Gürbüz Derman ve yanlış hatırlamıyorsam Dilge Koçak vardı .İnanılmaz güzel karşıladılar. Hande o an Filiz devam, böyle devam edersen ya üçüncü ya da dördüncüsün dedi .Ben sırt çantamda ki suyu doldurmaya fırsat kalmadan sadece elimde ki suluğu doldurmuş biraz cips almış ve kontrol noktasından gülerek güçlü bir şekilde fırlamıştım zaten bundan sonra inişe geçeceğiz diye düşünerek.

Bu çamurda nerden çıktı 

Tabi öyle olmadı tırmanış ara ara devam ediyordu ne ilginçtir ki bunlar canımı hiç sıkmadı, midem iyiydi ,enerjim vardı, nefesim hiç daralmamıştı, ağrıyan bir yerim yoktu ,suyum umarım yeterli olacaktı ve seçtiğim adidas ultraboost ayakkabılarım yol ayakkabısı olmasına rağmen beni hiç üzmemişti. Şartlar benden yanaydı yani ve ben son kontrol noktasına birlikte girdiğim kadın koşucuyla aramı açmıştım .Peki önümdeki benden ne kadar uzaktaydı diye düşünürken 38. km'ye gelmiş ve sert iniş olan patikaya girmiştik .Benim için yarış burada başladı.Yükseklik korkusu olmayan benim ne gariptir ki yokuş korkum var. Antrenmanlarımda da bu eksikti nedense düşecek gibi hissediyorum hep. Ben bu şekilde temkinli inerken Martine Nolan beni hızlıca geçti . Kollarını 2 yana açmış savura savura kendini patikada bırakmış koşuyordu. Demek ki böyle inmek lazım diyip Martine’yi taklit ettim ve kendimi patikaya bıraktım arayı açmış ve birinci olan daha sonra tanıştığım Caterina'yı yakaladım. Caterina'da hızlandı ve artık takip mesafesinde inişe devam ediyorduk .Aklım önden çok hep arkada, ya Martine beni yakalarsa...

42.km'de artık İznik'e girmiş ve finişe doğru koşuyorduk patikalardan, yeşillerden sonra o tozlu topraklı asfalt yol ne kadar sıkıcıydı,suyumda bitmişti.

O sırada bizi desteklemeye gelen arkadaşım Murat Özeren ,''Filiz ikincisin ve harika gidiyorsun ''diye seslendi. Bir yandan da telefonum çalıyor ve biliyorum ki Önder neredesin  diye arıyordu çünkü o yarışı bitirdiğinde otele gidecek duş alacak ve beni karşılamaya finişe gelecekti. Ben telefonu açamadım ve Murat'tan ,Önder'e haber vermesini istedim ve devam ettim. Caterina ufak ufak takip mesafesini açmaya başlamıştı .

Bitmeyen ama acısız, ağrısız bir 4k, finiş takını gören ve müziği duyunca resmen yenilenen ben, insanların tezahüratları,alkışları,ellerini uzatan çocuklar ,başarmışlık duygusu ve ben finişteydim ...



Ben evet dedim 

Finişte Önder beni bekliyordu ve girdiğim an ona sarıldım .Yarışı genel kadınlar kategorisi 2.ciliği ile bitirmiştim.Patlayan konfetiler ve alkışlar eşliğinde,sevdiğim güzel gözlü ,güzel kalpli ,yakışıklı adam, prensim, bana bir ömür boyu beraber olmayı teklif etti. Zaten benim kalbim bir ömür boyu onla olabilmekten yanaydı ki ... 



En güzeli de tüm bu yaşananlar rüya gibiydi ama gerçekti... 








Önemli Not : Sevdiklerinizi daha çok sevin ve peşlerini bırakmayın ... 




22 Nisan 2015 Çarşamba

son diye bir şey yok herşey başlangıçtan ibaret

bakış açısı ne kadar önemlisin..

son dediklerimiz aslında yeni bir başlangıcın kapısı değil mi ? 

ben hep bu gözle bakmak istiyorum sanırım beni daha güçlü  kılıyor :)